Yazdıklarım benim kendimi yansıtır
O'nu Öldürdüm
Bu soğuk ve cansız bedenin yanında yatalı kaç gece oldu bilmiyorum günlerdir birşey yemiyor ve hareket etmiyorum yanım sıra yatan taptığım ve kendi ellerimle öldürdüğüm kadının bedeninin çürüyüşünü izliyorum.. bu yok oluş bana pek uzak değil daha öncede yaşadım bunu.. Tanrım onu o kadar çok seviyordum ki çok sevdiği ellerimle onu öldürdüm.. evet onu öldürdüm hemde hiç acımadan canım yanıyor ve yürek dayanmıyor bu acıya kaşlarıma açılması güç bir kilit vurulmuş kendimi yolun sonuna gelmiş gibi hissediyorum.. cesedi iyice çürümeye başladı. Başlangıçta saf ve lekesiz bedeni önce bembeyaz oldu şimdi ise yavaş yavaş morarıyor yada bana öyle geliyor. Kokmaya başladığını biliyorum çok güçlü ve keskin bir koku sanırım komşulardan biri bu kokuyu algılayacak ve yakında haber verecek polise onlar yapmadan önce ben ateşli yüreğimdeki itirafları dökmek istiyorum sessizce. Onsuz yaşamaya dayanamayacağımı biliyorum ve ölmem gerektiğinide biliyorum ama bunu nasıl ve ne zaman yapacağımı bilmiyorum… ne zaman başladığını biliyorum bu saçma sapan salakça takıntılarımın..
Aslında çok iyi ve mutlu bir aileydik bilirsiniz şu filmlerde gördüğünüz kadar mutlu olanlardan bir anne bir baba ve bir çocuk ama bir gün olmaması gereken birşey oldu. Annem şehvetine kurban olup babamı aldattı hemde en yakın arkadaşı ile, ben okuldan geldiğim zamanlarda arasıra görürdüm ama babamın arkadaşıydı sonuçta hiç süphelenmedim. Ta ki babam bir gün evde cüzdanını unutup geri dönünceye kadar. Onları yatakta kendi yataklarında sevişirken bulan babam çıldırmıştı ve sanırım bunda da haklıydı, kadınlar şehvet düşkünü varlıklar…
Sakin ve anlayışlı olan babam o dakikada gördüğü o manzaranın karşısında sadece yutkunmakla yetindi sessizce. Annem ve babamın arkadaşı kaçtılar, şimdi oldukça iyi durumdalar maddi olarak. Ama herşey bu aldatılmadan sonra başladı.
Babam kendini günden güne içkiye vurdu giderek asabileşiyor bu kadar severken aldatılmayı hazmedemiyordu. Annem beni bile umursamadan şehvetin esiri olmuş o adamla kaçmıştı.. Babamın şüpheleri artıyor benim kendisinden olmadığımı düşünmeye başlıyordu.. Aslında bende onun yerinde olsam böyle düşünürdüm sanırım..
Bir gün okuldan geldiğimde her zamanki gibi içmişti körkütük sarhoştu ama işte o gün farklı birşey oldu ve beni dövmeye başladı! Canımın yandığını hissediyorum, ve bağırışlarını, piç kurusu deyişini asla unutmadım! O günden sonra iyice delirmiş içtikten sonra kendisine hakim olamayan saldırgan ve vahşi bir adam haline dönüşmüştü. Aldatılmanın acısını benden çıkarıyordu.
Bahçe içindeki evimizin ikinci katında bir odam vardı odanın pencerelerini tahtalarla kapattığını hala hatırlıyorum, içeriye güneş ışığının girmediğini. Her sabah işe normal bir şekilde gidiyor geldiğinde içiyor ve piç kurusu diyerek beni dövüyordu! Evet kaçmayı denedim evden, buna teşebbüs ettiğimde beni yakaladı ve ayağımdan zincirledi odaya. Gidebilecek bir yerim yoktu karnımı doyurmak içinde onu bekliyordum. Geldiğinde bana biraz ekmek ve su veriyordu, sesimi kimseye duyuramadım ve annem hiç arayıp sormadı beni. Günden güne alışıyordum..
Babamın kemerinin sırtımla her buluşmasında derin yarıklar açıldığını ve acıdan bayıldığımı biliyorum, hala izlerini taşıyorum sırtımda. Piç kurusu deyip bütün sinirini benden alıyordu. Günlerce eve gelmediği olurdu bazen bir köşede sızardı ve ben günlerce aç kalırdım onun gelmesini beklerdim. Karnımı doyurmak için gelir, bayat bir ekmek ve biraz su verirdi sonra içer ve dövmeye başlardı. Açlık o kadar güçlüydü ki ben yemek yerken dövse bile artık birşey hissetmiyordum. Sırtımdaki yaraların kurtlanmaya başladığını hissediyordum ama hareket edecek gücüm yoktu hiç.
Bir gün! Yine dayak yediğim bir gün.. Bütün bu işkencenin bitmesini çok istediğim birgün. Umudumu yitirdiğim bir gün. Sanırım geceydi. Güneşi görmeyeli uzun zaman olmuştu. Günlerden haftalardan aylardan hangisiydi bilmiyordum… Herzamankinden daha büyük bir sinirle beni dövdü ve odanın öbür ucuna gitti. Belinden bir silah çıkardı, bana baktı… hafifçe gülümsedi ve “anneni çok sevdim hala seviyorum ama beni aldattı” dedi…
Bu onun son sözleri oldu. Silahı şakağına dayayıp tetiği çektikten sonra beyninin etrafa saçılan parçalarını gördüm! Bir kaç metre ötemde duruyordu cesedi. Günler geçiyor ve yavaş yavaş onun çürümesini izliyordum. Günlerdir birşey yemiyordum. Zaten zayıf olan vücudum ve yaralarım yüzünden benimde dayanacak pek gücüm kalmamıştı. Kokuya da alışmıştım, başlangıçtaki gibi beni rahatsız etmiyordu. Bende artık ölmek üzereydim. Yüzünü hala hatırlıyorum. Gözlerinden ve ağzından çıkan kurtçukları, çürüyüşünü…
Sonra bir postacı gelmiş. Boşanma kararını getirmek için. Dayanılmaz ceset kokusu yüzünden polise haber vermiş ve ben tam ölmek üzereyken kurtulmuşum. Uzun bir süre psikolojik tedavi gördükten sonra ne kadar asosyal olsamda insanların arasına karıştım. Oldukça yetenekli ve zekiydim, aradan zaman geçmiş ve ben bütün bu olanlar yüzünden aslına annemi suçluyordum. Babam ona tutkuyla bağlıydı. O’nu aldatmasaydı bunları yaşamayacaktım.
Her sabah rüyamda babamın yavaş yavaş çürüyen yüzünü ve piç kurusu diyen sesi ile uyanır, aynanın karşısında gider sırtımdaki derin izlere bakmaya çalışırdım. dokunurdum aynaya bakar ve için için ağlardım.
Gençliğim insanlardan uzakta geçti. Ailemin durumu oldukça iyiydi. Babamın ölmesinden sonra, aslında kendisini öldürmesinden ve beni ölüme terketmesinden sonra bütün mirası bana kalmıştı. Annem mirastan hiç pay istemedi. Üniversite sınavını kazandım. 3 sene boyunca bir iki hocam ve dans kursundaki bir iki arkadaşımam başka kimsem olmadı. Çok iyi satranç oynuyor, çok iyi dans ediyor, çok iyi yazıyordum. Sanırım yaşadıklarımdan sonra bana en yakın hissettiğim şeyler sadece kelimelerdi.
3 sene. Bir film gibi başladı. Bir kız, çok güzel bir kız… şimdi yanımda çürüyüşünü izlediğim kız.. benim kadınım. O’nun dikkatini çekmişim. Zengin ve şimarık olan bu kız beni küçük düşürmek ve aklınca dalga geçmek için fırsat kolluyordu. Belki inanmayacaksınız ama bir gün yağmurlu bir kış günü tıpkı bu günkü gibi, cafede her sabah yaptığım gibi çayımı içer poğaçamı yerken, arkadaşlarının masasından kalkıp yanıma geldi ve ne bakıyorsun salak diyerek çayı üzerime döktü. Yüzüne bakmamıştım tepkisizdim ama sesi oldukça hoştu tepkisiz kalışım onu daha delirtmiş olacak ki yakama boğazıma sarıldı. Ve ben sesizce ağır ağır biraz sonra aşık olacağı ve daha sonra tapacağı en sonundada ölümüne neden olacak ellerimle ellerini yavaşça kavrayıp başımı hafifçe kaldırdığıma göz göze gelecektik ve geldik.. ve bana hep o gün aşık olduğunu ellerimin güzelliğini ve dokunuşumun ipeksizliğini asla unutmadığını söyledi. Bende onun yüzünü gözlerini gördüğümde. O kıvırcık saçların arasından görünen, anlatabileceklerimden çok öte yüzünü görünce aşık oldum.
O gün. Daha sonra biraz tesadüf biraz ayarlamalarla bir araya geldik sık sık ve evlendik sonunda. Tanrım, şairin dediği gibi kanatlı serapları göklerin, kıskanıp durdu bizi. O güne kadar herşey çok iyiydi kabus görmüyordum ve o sırtımdaki yaralar hakkında hiç birşey sormuyordu, artık herşeyi anlatmıştım ona. Yemeğe gittik bir gün. O bir günden sonra ben delirmeye başladım, yıllar sonra yemekte İstanbul’un lüsk restaurantlarından birinde anemle karşılaşıncaya kadar!
Göz göze geldik önce. Sonra elini uzatıp saçımı okşamaya çalıştı beni çok özlediğini söyledi. O’nu gördüğümde birşey hissetmemiştim nefretten başka ve boşluktan başka şimdi ise anlıyorum ki onu gördüğüm an aldatılma korkusu içime düşmüştü. Kabuslar görmeye başlamıştım babamla ilgili ve bir süre sonra kabus olmaktan çıkmıştı. İnsanların arasındaydı artık. Odanın içinde, karşıda kalabalığın arasında sürekli beni izliyor ve aldatılacağımı söylüyordu ama ona hiç inanmadım. Garip bir tesadüf ama akıl oyunlarındaki John Nash gibi hayal görmeye başlamıştım.
Bu hayaller giderek artıyordu şizofreniye dönüştü sanırım. Akut şizofreni! Olmayan şeyleri algılamaya başladım. Olmayan hayaller görmeye başladım. Az önce odadan çıkan bendim ve eşimle o tutkulu sevişmeyi yaşayanda! Ama sanki bir başkası sevişmiş gibi gördüm. Ben mutfağa gittiğimde odadan bir başkası çıkıyordu! Böyle görmüştüm sanki.
Son gün. O’nu öldürmeden önceki son gecemiz… salonda uyandığımı hissettim. Yatak odasından inleme sesleri geliyordu ve ben delirmiştim! Sessizce bekledim, kapı açıldı ve dışarı yavaşça bir adam çıktı! Karım “sessiz ol duyacak” dedi. Ben bunu duydum…delirdim!!! Oraya bir yere yığıldım bende babam gibi. İçeri girdim ve “neden!!!??? “diye sordum! “ney neden?” dedi. Hiç birşey söylemeden boğazına sarıldım çıplak ellerimle! Nefes almakta güçlük çekiyordu. Giderek kızarmış ve artık çırpınışları sona ermişti…
O’nu öldürdüm. Sonra aynanın karşısına geçtiğimde odadan çıktığını gördüğüm adam yanımda duruyordu. Bir hayaldi ve ben o adamı odadan çıkarken gördüğümde salonda değildim! Eşim benden bir bardak su istemişti! Onu almak için mutfağa gitmiş ve şizforenik hayallerden birine kapılmıştım…!!!
Şimdi taptığım kadın yanımda çürüyor ve bende onunla ölüyorum. Bu benim hikayem ve artık sondayım… sanırım polisler yakında gelir….
Bu hikaye yazarımız “Living Dreams” tarafından yazılmıştır. Lütfen kaynak ve isim göstermeden kullanmayınız, alıntı yapmayınız.